22 Aralık 2010 Çarşamba

ne zormuş beklemek

üzülsek de büzülsek de hayat devam ediyor ya, aklıma geldikçe ayrıca canımı sıkan bir mevzu bu da.

her dakika bir şeyler geçiyor kafamdan, şunu mu yazsam, bunu mu anlatsam diyorum. ama bak kaç gün geçti, koşturucam, ankaraya, denizliye gidicem, oraya buraya yetişicem derken iki dakika oturamadım bilgisayarın başına.

aslında çok bir şey de olmuyor hayatımda. yeni evimin hevesi devam ediyor sadece. fırsat bulduğumda oturuyorum pencerenin kenarına, göğe bakıyorum, suya bakıyorum, ufak tekneler geçiyor, büyük tekne içindeki seni düşünüyorum. geçen gece sabaha karşı uyandım, tabak gibi bir ay gökyüzünde. gene sen geldin aklıma, hasta olurdu burda olsa görüntüye, bi sahne ayarlayıp çekerdi anında, bir de burada içebilsek bir an önce diye düşünürken buldum kendimi... eski sevgililerimden bunu duyup da kıskanacak çok kişi var.

bu da başka bir şeyi getirdi aklıma: geçenlerde şehir dışındaki bir arkadaşımın kız arkadaşı iş için buraya geldi, yanında da başka kızlar. buluştuk yemek yedik. çok da tanımıyoruz aslında birbirimizi, ama laylaylom konuşuyoruz. bir ara benim yaptığım bir espri üzerine "aa, gey misin yoksa" gibi güya esprili salak bir yorum yaptı. ben de "ilk 5 yıllık planımda yok" diye bir cevap verdim. "hoooo, 5 yıl sonra gey olacaksın demek kiiiii, hihihiiiii" demez mi! "bak canım" dedim(biliyorum, hayat tecrübesinin kralını yaşayan sensin, ama ben de bazen böyle salak ağır abi hitapları kullanıyorum), "ben sadece büyük konuşmamaya çalışıyorum. zira bugüne kadar hangi konuda büyük konuştuysam yanıldım. hiç sigara içmem derdim, şimdi bayıla bayıla içiyorum. istanbulda katiyen yaşayamam derdim, şimdi bayıla bayıla yaşıyorum. dolayısıyla, kesinlikle gey olmam diyip, bir adamla bayıla bayıla sevişirken bulmak istemiyorum kendimi" diye cevap verdim. olmuş mu?

geçen cumartesi ÖA geldi karısıyla, büroya uğradılar. antalyadalarmış şimdi. ama yakında istanbula dönme ihtimalleri varmış. senden konuştuk haliyle. güldük de seni anarken, ama konuşmanın çoğu karamsarlık ve çaresizlik.

ben hep Ö diye bildim onu, annelerimiz aynı okulda öğretmendi ya, neredeyse bebekliğimizden tanışıyoruz ve hep Ö olarak biliyoruz. babası ortaokulda fen dersi vermişti bana. sayısal derslere yatkınlığımı(!) düşününce yediğim küfürlerin, hadi küfür değilse de "yazık, nasıl adam olacak bu çocuk"ların haddi hesabı yoktur herhalde.

sen A olarak biliyordun onu. okulda onu kullanmayı seçmişti belki. ama ben bir türlü alışamadım.

cumartesi dikkat ettim, karısı da A diye çağırıyordu. zorladım kendimi biraz öyle seslenmek için, hem karısı garipsemesin diye düşündüm, hem de sana bir selam göndermiş oldum içimden.

hani geçenlerde becerebilirsem fotoğraf çekip yükleyeceğim demiştim ya, işte becerdim. bak, bu geçenlerde bok attığım eski evimden :


(ev sahiden bir halta benzemiyordu, hele mal gibi 3 sene oturduktan sonra iyice emin oluyorsun buna. ama balkonu çok güzeldi. özellikle gece ve ayışığı altında)

bu da yeni evimden, gel de içelim dediğim yerden :


bak burada yazıyorum, havaya suya sağa sola bakıyorum, ara sıra bir sigara yakıyorum :


inşallah dönüp bu yazıları okumandan ve resimleri görmenden çoook önce burada rakımızı içmiş olacağız... bekliyorum. azıcık zor oluyor, ama ne yapalım, katlanacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder