31 Ağustos 2011 Çarşamba

iftara doğru

bayram geldi, sen gelmedin.

geçen bayram babana uğradığımı yazmıştım, nasılsa bir dahakine kadar gelmiş olursun diye düşünüyordum.

çok zor be oğlum... sana daha da zor, ama burası da inan hiç kolay olmuyor. üzülerek sevdiğim laflardan biridir : el intizar, eşeddü minen nar/beklemek ateşten daha şiddetlidir-yakıcıdır.

babana uğradık bugün. her seferinde bulmakta zorlanır mı insan? ben zorlanıyorum valla. üstteki ağaç baya büyümüş, aslında gerçek manada bir ağaç olmuş. bir ara budamak lazım. aynı adada dört döndük bulucaz diye... gene parmak basmadım fincana.

bayram tatili için afyondayım. burası bildiğin afyon. bir kaç bina ekleniyor, insanlar kendini avutsun diye alışveriş merkezleri açılıyor(bu iktidarın elle tutulur iki icraatı var zaten; yol ve alışveriş merkezi yapmak). onun dışında bi bok olmadığı gibi, malesef gün günden daha da muhafazakarlaşıyor. lakin bana tamamen yalan gelen bir muhafazakarlaşma.

çoğu arkadaşımı biliyorsun zaten. onların yaşama karşı bu manadaki samimiyetlerinden zerre şüphem yok. ama ortalık lafta müslüman, özde bomboş gösterişçi insanlardan geçilmiyor. bahadırın bi karikatürü vardı, cami duvarına allah yok, din yalan yazıldı karikatürde diye linç kampanyası başlattılar. ama buradaki tipleri görünce doğruluğunu da anlıyorsun bu lafın. her şey menfaat, herşey gösteriş. gerçi anadolunun neresine gidersen git bu böyle artık. öyle fena şeyler oluyor ve olacak ki, düşündükçe ağlayasım geliyor.

ramazan geldi diye beyoğlunda bile yapmadıklarını bırakmadılar. ulan ramazan geldiyse geldi, sana ne benim ne yaptığımdan, bana ne senin ne yaptığından. ama yok, laik bi ülkede değilmişiz gibi(ki uygulamaları gördükçe değiliz herhalde diye düşünüyorum) her şey din ekseninde döndürülüyor. aslında dönmüyor da, öyleymiş gibi gösterip birbirlerine yalakalık yapıyorlar. ramazana özel hırbolukların bini bi para. kendimi azınlık hissediyorum, ama malesef ileri demokrasimizde azınlıklara geri kalmış avrupa demokrasilerindeki gibi değer verilmiyor.

ramazan deyince hatırlatmamak olmaz; bugün annemlere, kuzenlere falan da anlattım, gülmekten katıldılar... bi yılbaşı bize gelmiştin, izmire. hemen ertesinde de ramazan başlıyordu. yanına bir de kutu oyunu(borsa) alıp gelmiştin. Ö de ben de ne getirdin oğlum bunu, kim oynayacak, önümüz yılbaşı, içki kızlar dans... oyuna vakit mi olacak demiştik... yılbaşında yedik içtik sıçtık. ertesi akşam iftar saatine doğru ayıldığımızdaysa yapacak bir şeyimiz(!) olmadığı için açtık kutuyu. sabah güneş doğana kadar al caddebostanı, ver bebeği, sat haydarpaşayı yapmıştık, bağıra çağıra, küfürlerle, gülüşmelerle. bir ertesi akşam karşı komşumuz ali abi (ki kendisi fuarda göl gazinosunu işleten bi ağır abimizdi) kapıyı çalıp sıcacık bir pide ve çorba getirdiğinde önce şaşırmış, sonra aymıştık, adam sabahın köründe gürültüleri duyunca haliyle, yazık öğrenci çocuklar sahura kalkmış diye ikramda bulunmak istemişti. bu ikramlar 3-4 gün daha sürdü. bizim sabahlara kadar borsa gürültümüz de. nihayet bi akşam kapı çalıp pide geldikten sonra oyuna ara verip peynir reçelle pideyi yerken gene kapı çaldı ve hıyar Ö ağzına tıkıştırdığı kocaman lokmaları çiğneye çiğneye kapıyı açmaya gitti. çorbayı, sıcak kalsın diye pideden sonra ve iftardan hemen önce getiren ali abi karşısında pek şık olmadı bu hareket tabii ve o akşamdan itibaren sıcak pidelerle vedalaştık.

hala gülerken bitiriyorum yazıyı. beraber gülerken de okusak ya!?

not: B.ler haftaya gidiyor. onlar gitmeden gelsen iyi olur diye düşünüyorum. yoksa ben tek başıma gideceğim uğurlamaya.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder